top of page

MARKANIN İLK 5 SANİYESİ

                                                                                                                                                         
​İletişim, söylemek istediğini söyleyebilme sanatı. Dış dünyaya kendimizi anlatmak için iletişim kuruyoruz. Bazen tek bir kelime, ya da tek bir bakış kendimizi yanlış ifade etmemize sebep olabiliyor. Doğru algı için kendimizi doğru anlatabilmek, öncelikle kendimizi tanımak ile başlıyor. Karşımızdakinin bizimle ilgili düşüncelerinin temelini, ilk beş saniyedeki duruşumuz, konuşmamız belirliyor. İlk beş saniye! Eğer bu zamanı en etkin şekilde kullanmazsak ya iletişim başlamadan bitiyor, ya da çok çabalamamız gerekiyor. Bana göre, ilk beş saniye markalar içinde geçerli. İlk beş saniye, markayı temsil eden kişi, ilk beş saniye markanın resmi, ilk beş saniye marka hakkında bir haber, video, görüntü, telefon konuşması…İlk beş saniye! 

Markalar, tanınmak, bilinmek ve tutunabilmek için dijital, konvensiyonel, 360 derece, tüm pazarlama tekniklerini kullanarak mücadele ediyor. Bütçeler oluşturuluyor, tanıtım ağları belirleniyor, araştırmalar yapılıyor ve hedef kitle ile iletişime geçiliyor. Her şey çok güzel giderken bir telefon görüşmesine cevap veren operatörün tavrı, satış temsilcisinin müşterinin yanındaki davranışı, ya da firma sahibinin konuşması, tüm iletişim faaliyetlerine ket vurabiliyor. Dünyanın en güzel logosu, en muhteşem fikri, eşsiz-unique markamızı temsil edemiyor. Çünkü biz kendi içimizde iletişemezken, dışarıda iletişim kurmaya çalışıyoruz. CRM, raporlama, haftalık toplantılar, kotalar arasında boğulurken, sadeleşmiyor ve netleşmiyoruz. Söylemesi kolay diyeceksiniz, bende size uygulamasıda kolay diyorum. Peki nasıl? Markanızı dış dünyaya çıkarmadan, öncelikle iç dünyasındaki karmaşayı gidererek. Çekmeceleriniz dağınıkken, nasıl derli toplu görünebilirsiniz? Görünmeyi becerseniz bile, o dağınıklık arasında, üzerinizde şahane duracak tişörtü bulmak için epey zaman kaybedersiniz ya da gider aynı tişörtün yenisini alarak boş yere para harcamış olursunuz. Zaman kaybımı diyorsunuz, hemen satış, ciro, kar lazım. Koşalım, koşalım…Emeklemeden yürümek, yürümeyi bilmeden koşmaya çalışmak…Ya da çok koşan patronunuzun arkasından, düşe kalka, ona yetişmeye çalışmak için koşmak…Siz koşarken, ekip üyelerinizin, hem kendisini hem de markanızı nasıl yaraladığının farkında olmadan koşmak. Koşalım, şansımız yaver gittikçe ve koştukça başarılar elde ederiz, anlık, günlük, haftalık, belki bir senelik…başarılar elde ederiz. Yoruldukça, bir an durup, niye böyleyiz? Neden çok yoruluyoruz? Soruları ile bir danışmana gider, sonra yine koşmaya devam ederiz. Hem zamanımız, hem de paramız gider…Derin bir nefes alalım ve lütfen bu nefesi alırken markamızı düşünelim. Ekibimizi, tek tek düşünelim. Onlara markamızı anlatalım. Fikirlerini alalım ve hep beraber, çay ocağından üst yönetime kadar ortak bir dil oluşturalım. Dikta etmeden, yukarıdan bakmadan, markanın tüm çalışanlarını ortak marka bilincine ulaştıralım. Aynı masada oturarak, dinleyerek, anlayarak, markamızı anlatalım. Biraz zaman verelim. Sabredelim. Emin olun, harcadığımız o derin nefeslik zaman, koşarak kaybettiğimiz zamandan çok daha kısadır. 

Nagihan Ünüvar

* Tüm yayınlarımızın hakları saklı olup, yayınlarımızın kullanılması için Markam Sen ve Nagihan Ünüvar'ın kaynak olarak gösterilmesi gerekmektedir.

bottom of page